Bütün yollar ‘GOL’e çıkar
Bir takımı hangi mevkiden kurmaya başlarsın?
Ekseri
futbol ahalisinin bu soruya vereceği yegane cevap; ‘KALECİ’dir. Çünkü önce iyi bir koruyana, sonra gladyatör kılıklı
savunmacılara, sonra gözleri arkada koşucu orta sahalara ve daha sonra da ‘bir
şekilde atar’ denilen gol adamlarına ihtiyaç vardır. Modern futbol entelijansiyası
ekseriyetle böyle düşünür. Böyle düşünmekte birçok haklı sebebi de vardır.
Merak etmeyin; bu sebepleri analize
koyulmayacağım. Sadede gelip kendi cevabımı vereyim: “Şayet bir takımım
olsaydı, hiç düşünmeden o takımı ‘GOLCÜ’den
kurmaya başlardım.” Sebebi basit; sahaya kazanmak için çıkılır ve henüz gol
atmadan kazanılan (hükmen galibiyetler hariç) bir maç oynanmadı, oynanma
ihtimali de bulunmuyor. Önce kaybetmeme hedefiyle santraya yürüyen takımlara
gelince onlar bana göre futbolun yaban unsurları. Arkalarından hayal ve fikir
koşturmaya değmez…
Şimdi neden ‘GOLCÜ’ cevabının üzerinde
biraz sörf yapalım. Gol o kadar kıymetli bir şey ki ona ne kadar kolay
ulaşırsanız o kadar az yorulursunuz. Ona
ne kadar o kolay ulaşırsanız o kadar rahat oynarsınız, özgüven limanına
demir atarsınız, ecel terleri dökmeden stratejinizi uygularsınız, oyuna-hedefe,
yeni gollere dair düşünce kanalları açarsınız.
Ve işinizden keyif
alırsınız, keyif verirsiniz, tribünlerin ruhuna dokunursunuz. Dahası Allah
rızası için bir gram futbol duasıyla tribüne koşan ya da ekranın karşısına
geçen futbol dilencilerini işkenceden kurtarırsınız.
İşte Ocar Cardozo örneği…Şu
inanılmaz istatistiğe bakın. Bu adam girdiği pozisyonların yüzde 55’inde topu
filelerle buluşturuyor. Kötü oyunda dahi kazanmak için bundan daha geçerli bir
reçete olabilir mi?
Hadi size
direk oyunu tercih eden İngiliz futbolundan da rakamlar vereyim. Premier Lig
takımları, gollerin yüzde 90’nına yakınını 5 ya da daha az paslaşma neticesinde
kaydediyor. Rakip sahada kazanılan ikinci toplar sayesinde başlayan atakların
gole dönüşme oranı ise yüzde 52.
Ne denli yüksek bir beceriyi işaret
ediyor değil mi? Çünkü son vuruşları marifetli gol ayakları yapıyor Ada’da.
Eee diye mırıldandığınızı duyar
gibiyim.
Sözü Galalatasaray-Bursa oyuna
getireceğim. Şayet Şenol Güneş’in talebeleri meseleyi Muslera ile karşı karşıya
kalmaktan öteye taşıyabilseydi karşılaşmanın 9-2 filan bitmesi gerekirdi.
Mesela Bakambu, savunmanın arkasına sarkmadaki marifetini ve o şık deparlarını topa
dokunma noktasında da gösterebilseydi farklı galibiyetin gösterişli golcüsü
endamıyla gazete manşetlerini süsleyecekti. Ne Bursaspor’un Lig’in en golcü
takımı (36) oluşu ne de Fernandao’nun 12 defa fileleri havalandırması sizi
yanıltmasın. Yeşil-Beyazlı takımın golle ilgili problemi var.
Oynadığı futbola ve girdiği
pozisyonlara baktığımda inanın üzülüyorum Şenol Güneş’in takımına. Bana göre
atabileceğinin en azını atıyor ve 60’dan sonra oyunu tutmayı beceremiyor
Bursaspor. Zaten son yarım saatleri çıkardığımızda yeşil-beyazlıların açık ara
zirvede olduğunu görüyoruz.
Son
söz: Kaç pozisyondan kaç gol çıkardığınız attığınız gol sayısından daha
önemlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder