2 Şubat 2015 Pazartesi

Bütün yollar ‘GOL’e çıkar
         Bir takımı hangi mevkiden kurmaya başlarsın?
Ekseri futbol ahalisinin bu soruya vereceği yegane cevap; ‘KALECİ’dir. Çünkü önce iyi bir koruyana, sonra gladyatör kılıklı savunmacılara, sonra gözleri arkada koşucu orta sahalara ve daha sonra da ‘bir şekilde atar’ denilen gol adamlarına ihtiyaç vardır. Modern futbol entelijansiyası ekseriyetle böyle düşünür. Böyle düşünmekte birçok haklı sebebi de vardır.

            Merak etmeyin; bu sebepleri analize koyulmayacağım. Sadede gelip kendi cevabımı vereyim: “Şayet bir takımım olsaydı, hiç düşünmeden o takımı ‘GOLCÜ’den kurmaya başlardım.” Sebebi basit; sahaya kazanmak için çıkılır ve henüz gol atmadan kazanılan (hükmen galibiyetler hariç) bir maç oynanmadı, oynanma ihtimali de bulunmuyor. Önce kaybetmeme hedefiyle santraya yürüyen takımlara gelince onlar bana göre futbolun yaban unsurları. Arkalarından hayal ve fikir koşturmaya değmez…
            Şimdi neden ‘GOLCÜ’ cevabının üzerinde biraz sörf yapalım. Gol o kadar kıymetli bir şey ki ona ne kadar kolay ulaşırsanız o kadar az yorulursunuz. Ona  ne kadar o kolay ulaşırsanız o kadar rahat oynarsınız, özgüven limanına demir atarsınız, ecel terleri dökmeden stratejinizi uygularsınız, oyuna-hedefe, yeni gollere dair düşünce kanalları açarsınız.
 Ve işinizden keyif alırsınız, keyif verirsiniz, tribünlerin ruhuna dokunursunuz. Dahası Allah rızası için bir gram futbol duasıyla tribüne koşan ya da ekranın karşısına geçen futbol dilencilerini işkenceden kurtarırsınız.
            İşte Ocar Cardozo örneği…Şu inanılmaz istatistiğe bakın. Bu adam girdiği pozisyonların yüzde 55’inde topu filelerle buluşturuyor. Kötü oyunda dahi kazanmak için bundan daha geçerli bir reçete olabilir mi?
Hadi size direk oyunu tercih eden İngiliz futbolundan da rakamlar vereyim. Premier Lig takımları, gollerin yüzde 90’nına yakınını 5 ya da daha az paslaşma neticesinde kaydediyor. Rakip sahada kazanılan ikinci toplar sayesinde başlayan atakların gole dönüşme oranı ise yüzde 52.
            Ne denli yüksek bir beceriyi işaret ediyor değil mi? Çünkü son vuruşları marifetli gol ayakları yapıyor Ada’da.
            Eee diye mırıldandığınızı duyar gibiyim.
            Sözü Galalatasaray-Bursa oyuna getireceğim. Şayet Şenol Güneş’in talebeleri meseleyi Muslera ile karşı karşıya kalmaktan öteye taşıyabilseydi karşılaşmanın 9-2 filan bitmesi gerekirdi. Mesela Bakambu, savunmanın arkasına sarkmadaki marifetini ve o şık deparlarını topa dokunma noktasında da gösterebilseydi farklı galibiyetin gösterişli golcüsü endamıyla gazete manşetlerini süsleyecekti. Ne Bursaspor’un Lig’in en golcü takımı (36) oluşu ne de Fernandao’nun 12 defa fileleri havalandırması sizi yanıltmasın. Yeşil-Beyazlı takımın golle ilgili problemi var.
            Oynadığı futbola ve girdiği pozisyonlara baktığımda inanın üzülüyorum Şenol Güneş’in takımına. Bana göre atabileceğinin en azını atıyor ve 60’dan sonra oyunu tutmayı beceremiyor Bursaspor. Zaten son yarım saatleri çıkardığımızda yeşil-beyazlıların açık ara zirvede olduğunu görüyoruz.

            Son söz: Kaç pozisyondan kaç gol çıkardığınız attığınız gol sayısından daha önemlidir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder