24 Kasım 2014 Pazartesi

Sevimli futbol arsızları
Trabzonspor’un Arena gecesi abartılıyor mu, yoksa bu geceyi farklı kılan bir şey mi var?
Mağlup etmek başka şeydir, teslim almak başka şeydir. Trabzonspor o gece Galatasaray’ı mağlup etmedi, teslim aldı. Bu yüzden Yusuf’un attığı şahane golün ardından Arena tribünleri ‘bu asil futbol ritüelini’ alkışlarla ödüllendirdi.


Trabzonspor çok koşarak, çok mücadele ederek, çok emek vererek bir futbol hikâyesi yazdı. Hani aşırı yorulduğunuz zaman gayri ihtiyari öne doğru eğilip ellerinizi dizlerinize bastırır bir süre soluklanır ve bu esnada yapacağınız güzel işlerin hayaline dalarsınız. Ardından doğrulur yeni rüyaların meltemini estirmeye başlarsınız. Hayır öyle de olmadı. Ne durdu ne duraksadı ne de soluklandı Trabzonspor. Arena’daki fasılasız gladyatör kavgasının arasına ‘futbol sanatı’nı serpiştirmeyi başardı. İlle de top benim olsun diye tutturmadan, topa sahip olduğu her anın içini hırsla, tutkuyla ve estetikle doldurdu.
Sağ bek Bosingnwa, ligimizde hiçbir sağ açık oyuncusunda göremediğimiz ofansif hüner gösterilerine yenilerini ekledi. Hiçbir yorgun adamın kuramayacağı düzgün cümleler kurdu, kompozisyonlar yazdı, kafiyeler uydurdu…
Costant’ın, topa her dokunuşu öpücük kıvamındaydı. Top, onun ayağında önce uslu bir çocuğa dönüştü, etrafına gülücükler dağıttı. Sonra da ıslık çala çala Galatasaray sahasında cirit  atmaya başladı.
Mehmet Ekici, ne kadar da özenliydi. Attığı her pasta, kullandığı her duran topta ‘en iyi’yi arayıp durdu. Hem oynadı hem yönetti hem de eğlendi. Liderlik basamaklarını birer birer değil, üçer beşer koşarak çıkıyor. Yakında orta sahada dikta rejimini ilan ederse kimse şaşırmasın?
Yusuf, bu çocuk kramponlarının altına hız aygıtı takmış olmalı. Koştukça yelkenleri açılıyor. Hele attığı gol öncesi yaptığı koşu… Rüzgarla bahse girmiş gibiydi. Ele avuca sığmaz bir hortumdan farksızdı. Ayrıca inanılmaz esnek, teknik ve estetikti.
Medjani, Topa karşı yeterince nazik olmadığı için ona kızardık. Ön libero oynarken ‘Ne olur ayağından çıkan paslar biraz daha ölçülü, kıvamlı olsa’ diye hayıflanırdık. Attığı ilk golde heybesindeki bütün eksileri sildi süpürdü adeta. Kalecinin hamle imkanını yerle bir eden inanılmaz ölçülü bir dokunuş.. Sanki bir mühendis gibi düşündü, topladı, çıkardı, tarttı ve öyle vurdu.
Cardozo, başında nokta nöbeti tutan bekçilerine rağmen her hamlesi her pozisyon alışıyla etrafa buram buram kalite ve klas kokusu saçtı. Galatasaray savunmasına ‘ödevimiz Cardoza’ dışında artı bir tasarruf imkânı bırakmadı. Aslında golünü de attı ama Yekta’nın eli mızıkçılık yaptı hakem şürekâsı da göremedi…
Diğerlerini anlatmaya gerek vardı?
Hayır yok. Siz isim isim Trabzonspor’un o geceki bütün sevimli futbol arsızlarını hayal dünyanızda canlandırabilirsiniz. Ve yazdıkları bu güzel futbol hikâyesi için alkışlayabilirsiniz?
Peki o görkemli maçın Trabzonspor açısından korkutucu bir tarafı var mı?
Evet var. Beklentiler rasyonel zemini aştığı zaman stres ve rehavet kapının ardında nöbet tutmaya başlar. Trabzonspor’un başında çok iyi bir rehavet savar olsa da (Ersun Yanal) biz yine de hatırlatalım dedik.

2 yorum:

  1. Kardeşim, ha şiir yazmışsın, ha spor yazısı. İkisi de birbirinden nefis. Ellerine sağlık..

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim Mustafa abi, senden duymak güzel...

    YanıtlaSil