VADİDEKİ ATLILARI ONUR DA DURDURAMAZ
Onur Kıvrak sakatlanıp eldivenlerini
Fatih’e bıraktığında Trabzon kalesinde sadece 4 gol görülmüştü. Cimrilikte
Başakşehir’le yarışan bordo-mavi filelere ne oldu böyle. Var mı bu durumun bir
izahı?
Madde bir:
Onur’u kaybetmek çok şey kaybetmektir. Çünkü Onur, özgüven demek, hırs demek, tutku
demek, toparlayıcılık demek, şapkadan gol kurtarma çıkarma demektir. O fitili
ateşler, o öne atılır, o bütün hücrelerini rakip ataklara siper eder arkasından
takım yürürdü. Bir nevi onun yaptıklarına duyulan mahcubiyetle kendilerini oynamak,
mücadele etmek ve üretmek zorunda hissederdi arkadaşları.
Hep
düşünmüşümdür; “Şayet Onur gibi bir kaleci 15-20 sene öncesinin takımında forma
giyiyor olsaydı o ziyan edilmiş yıllara Trabzonspor birkaç şampiyonluk
sığdıramaz mıydı?” diye… Onur’un yokluğu önemli savunma sancıları yaşayan bu
takım için tolere edilmesi zor bir kayıp vesselam.
Madde iki:
Trabzonspor’un oyunu Onur’un kaleyi Fatih’e devrettiği süreçte kimlik
değiştirmeye başlamıştı. Vahit Halilhodziç, 11 adamı kendi kale direğine asmak
suretiyle ‘ruhu atak’ bu şehrin takımını ileriye taşıyamayacağını anlamıştı. Bu
da yeni kurulan, çabukluk ve top kullanma becerisi noktasında sıkıntıları olan takım
savunması için elbette riskler içeriyordu. Ersun Yanal’ın gelişiyle birlikte
Trabzonspor, hiç beklemeden ‘direk oyun’a göç etti. Ve Galatasaray maçındaki
görkemli galibiyetin etkisiyle kadronun bu oyun tarzını taşıma noktasındaki
eksikleri üzerinde durulmadı. Bir nevi Yanal’dan cesaret ötesi ‘delilik’ler
yapması istendi. Sonuçta artısıyla eksisiyle bu tablo ortaya çıktı.
Peki nedir ‘direk oyun’un Trabzonspor
açısından riskleri?
Şöyle
izah edelim: Bordo-Mavili takım topu en hızlı şekilde 3.bölgeye aktarıp orada
pozisyon organizasyonları pişirmeye çalışıyor. Kervanlarla, kafilelerle,
kabilelerle rakip alana taşınıyor. Gel
gör ki hızlı, ayağa, derin ve dikey paslarla önündeki alanı kat etme noktasında
çok yüksek potansiyele erişebilmiş değil bu takım. O zaman rakipten dönen ikinci topları kimseciklere bırakmayacaksınız.
Önde baskı kurup anında emaneti geri alacaksınız. Peki bunu yeterince
yapabiliyor mu Trabzonspor? Maalesef hayır. Bursaspor maçında görüldü ki, Ersun
Yanal’ın talebeleri oynamaya çalıştıkları tarzın içini yeterince doldurabilmiş
değil. Rakip, öne göç eden takımın arkada bıraktığı derin boşluktan vadide at
koşturur gibi geliyor. Sonra Allah yardımcısı olsun Fatih’in.
Evet
Fatih, Onur gibi göz kamaştıran bir eldivenin ardından kaleyi devralma
psikolojisiyle çok erken ‘ben oldum’ rollerini oynamaya koyuldu. Gerekli gereksiz
Neuer tarzı kaleyi terk etmelerle kahramanlık öyküleri yazmaya çalışıyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse birçok hatalı çıkışına rağmen önemli kurtarışa da
imza attı.
Özetle
topla ilişkiniz, alan paylaşımınız, yardımlaşma ahenginiz ve temponuz kemale
ermemişse bu oyun tarzı sık sık geri koşmak ve tekrar hücuma yönelmek gerektirir.
Bu da sizi çok yorar, perişan eder. Dahası kalenizde Onur da olsa boş vadide at
koşturan rakipleri durdurmakta zorlanırsınız.
Son söz: Ersun
hoca, takımın savunma ve total kalitesini bir üst levele taşıyamazsa bu oyun
tarzı hem kendisini hem de Trabzonspor’u vurur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder