23 Aralık 2014 Salı

VADİDEKİ ATLILARI ONUR DA DURDURAMAZ

Onur Kıvrak sakatlanıp eldivenlerini Fatih’e bıraktığında Trabzon kalesinde sadece 4 gol görülmüştü. Cimrilikte Başakşehir’le yarışan bordo-mavi filelere ne oldu böyle. Var mı bu durumun bir izahı?
Madde bir: Onur’u kaybetmek çok şey kaybetmektir. Çünkü Onur, özgüven demek, hırs demek, tutku demek, toparlayıcılık demek, şapkadan gol kurtarma çıkarma demektir. O fitili ateşler, o öne atılır, o bütün hücrelerini rakip ataklara siper eder arkasından takım yürürdü. Bir nevi onun yaptıklarına duyulan mahcubiyetle kendilerini oynamak, mücadele etmek ve üretmek zorunda hissederdi arkadaşları.
Hep düşünmüşümdür; “Şayet Onur gibi bir kaleci 15-20 sene öncesinin takımında forma giyiyor olsaydı o ziyan edilmiş yıllara Trabzonspor birkaç şampiyonluk sığdıramaz mıydı?” diye… Onur’un yokluğu önemli savunma sancıları yaşayan bu takım için tolere edilmesi zor bir kayıp vesselam.

Madde iki: Trabzonspor’un oyunu Onur’un kaleyi Fatih’e devrettiği süreçte kimlik değiştirmeye başlamıştı. Vahit Halilhodziç, 11 adamı kendi kale direğine asmak suretiyle ‘ruhu atak’ bu şehrin takımını ileriye taşıyamayacağını anlamıştı. Bu da yeni kurulan, çabukluk ve top kullanma becerisi noktasında sıkıntıları olan takım savunması için elbette riskler içeriyordu. Ersun Yanal’ın gelişiyle birlikte Trabzonspor, hiç beklemeden ‘direk oyun’a göç etti. Ve Galatasaray maçındaki görkemli galibiyetin etkisiyle kadronun bu oyun tarzını taşıma noktasındaki eksikleri üzerinde durulmadı. Bir nevi Yanal’dan cesaret ötesi ‘delilik’ler yapması istendi. Sonuçta artısıyla eksisiyle bu tablo ortaya çıktı.
Peki nedir ‘direk oyun’un Trabzonspor açısından riskleri?
Şöyle izah edelim: Bordo-Mavili takım topu en hızlı şekilde 3.bölgeye aktarıp orada pozisyon organizasyonları pişirmeye çalışıyor. Kervanlarla, kafilelerle, kabilelerle rakip alana taşınıyor.  Gel gör ki hızlı, ayağa, derin ve dikey paslarla önündeki alanı kat etme noktasında çok yüksek potansiyele erişebilmiş değil bu takım. O zaman  rakipten dönen ikinci topları kimseciklere bırakmayacaksınız. Önde baskı kurup anında emaneti geri alacaksınız. Peki bunu yeterince yapabiliyor mu Trabzonspor? Maalesef hayır. Bursaspor maçında görüldü ki, Ersun Yanal’ın talebeleri oynamaya çalıştıkları tarzın içini yeterince doldurabilmiş değil. Rakip, öne göç eden takımın arkada bıraktığı derin boşluktan vadide at koşturur gibi geliyor. Sonra Allah yardımcısı olsun Fatih’in.
Evet Fatih, Onur gibi göz kamaştıran bir eldivenin ardından kaleyi devralma psikolojisiyle çok erken ‘ben oldum’ rollerini oynamaya koyuldu. Gerekli gereksiz Neuer tarzı kaleyi terk etmelerle kahramanlık öyküleri yazmaya çalışıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse birçok hatalı çıkışına rağmen önemli kurtarışa da imza  attı.
Özetle topla ilişkiniz, alan paylaşımınız, yardımlaşma ahenginiz ve temponuz kemale ermemişse bu oyun tarzı sık sık geri koşmak ve tekrar hücuma yönelmek gerektirir. Bu da sizi çok yorar, perişan eder. Dahası kalenizde Onur da olsa boş vadide at koşturan rakipleri durdurmakta zorlanırsınız. 

Son söz: Ersun hoca, takımın savunma ve total kalitesini bir üst levele taşıyamazsa bu oyun tarzı hem kendisini hem de Trabzonspor’u vurur. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder