28 Ekim 2014 Salı

                                     ZEKİ'DEN TOPÇU OLUR
Ne zaman hatalı bir hareket yapsa etraftan koro halinde aynı sesler yükseliyor: “Zeki Yavru’dan topçu mu olur?”
Bu yaklaşım size tanıdık geliyor değil mi?
Şimdi yıllar öncesine yürüyelim, Avni Aker tribünlerinin uğultusunu dinleyelim. Dünyanın dört bir yayına dağılmış ‘bordo-mavi görüşler’e kulak verelim.
 Ne kadar da revaçtaydı ‘Şenol Güneş’ten teknik direktör olur mu?’ serenatları. Rekor cetvelinde yürüyen kariyere rağmen Trabzon kalesinden çıkıp gelmek hiç ama hiç tatmin edememişti Trabzonsporluyu. Öyle ki takımın şiir kıvamında futbol oynadığı, rakiplerini 4-5 farkla mağlup ettiği maçlarda dahi tribünlerde ‘memnuniyetsizlik tezahüratları’ yükselirdi.
İşi zordu Şenol Güneş’in, Lemi Çelik’in, Osman Özköylü’nün ya da Cengiz Atilla’nın…Çünkü Mars’tan, Venüs’ten, ya da Uranüs’ten gelmemişlerdi. Yüzde yüz yerel ürünlerdi.
Maalesef bizim kendimizden olana, mahallemizin çocuklarına, aynı kaldırımları arşınladığımıza, aynı havayı  soluduğumuza dair aşılmaz önyargılarımız var. Boynuna ‘sıradan yaftası’ yapıştırılmış sayısız topçuyu marka haline getirmeyi başardığı halde şayet dünya 3.’lüğü apoletini takmasaydı hâlâ hocalığı tartışılıyor olurdu Şenol Güneş’in.
Artık sadede gelelim mi ne dersiniz?
 “Evet Zeki Yavru’dan topçu olur.”
Cengiz’in, Osman’ın, Burak’ın ve daha nicelerinin serüvenini, bu adamların ‘Trabzonspor’da ne işi var?’ günlerinden Milli Takım’ın vazgeçilmezleri haline yükselişlerini hatırlarsanız meseleyi daha kolay kavrarsınız. Goethe’nin hiç unutamadığım bir sözü var: “Yüzde 10 yetenek yüzde 90 çalışmak”. Bu söz belki Zeki mevzuunu daha iyi anlamak için bize yardımcı olabilir ya da en azından üzerine emek serpiştirilmemiş yeteneğin hiçbir işe yaramayacağını hatırlamamıza yardımcı olabilir.
Şayet Zeki’den futbol sanatına dair büyük şeyler beklerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. Ne öldürücü çalımlar atacak ince bileklere ne doğmamış pozisyonlara kapı aralayacak milimetrik pas tekniğine ne de oyun zekasıyla takımını yönetecek usta maestro özelliğine sahip. Ancak 11 kişilik takım oyunu içinde pekala değerli, faydalı, işe yarayan bir figüre dönüşebilir Zeki Yavru. Ayağının yetişmediği yere tartışmasız yüreğiyle yetişmeye çalışır. (Mustafa Yumlu da öyle…)
Ve eminin çok çalışarak, egzersiz yaparak, özel antrenman metotlarıyla topla ilişkisini yukarılara taşıyabilir. Yeter ki, tribünlerin kendisine biçtiği role razı olmasın. Bitirici futbol işçilikleriyle arasında aşılmaz duvarlar olduğu önyargısına sırtını dayamasın.
Çok çalışarak sizde var olmayan meziyetlere sahip olamazsınız ama işinizi daha iyi daha verimli yapabilir, performansınızı yukarılara taşıyabilirsiniz.
İNANMADIM…
Gelelim Zeki Yavru ve Mustafa Yumlu’nun kadro dışı bırakılma mevzuuna. Şu ana kadar Yönetim Kurulu’nun yaptığı açıklamalar tatmin edici değil. Yaşananların Mustafa Yumlu’ya kaptanlık verilmemesine dayandırılması zorlama bir gerekçe gibi geldi bana. Şayet iddia edildiği gibi Vahit hocayı sabote ettikleri şüphesi üzerine yönetim bu kararı aldıysa büyük bir haksızlık yapıldığı kanaatindeyim.
Çünkü ne kadar dikkatli bakarsanız bakın ne Zeki’nin ne de Mustafa’nın yüzünde ihanetin izini göremezsiniz. Ama performanslarını tartışabilirsiniz….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder